Sessiz Anlaşmalar. Hava tam Eylül havası. Biraz serin… | by Higos Journal | Sep, 2025

Hava tam Eylül havası. Biraz serin. Laptopım kucağımda, evimin balkonundayım.
Dün bütün gün San Pol de Mar’daydık Deniz ile birlikte. Çok yüzdüm.
Ah bu arada gözüme uyan gözlüğü buldum havuz için. Maxi ile Decathlon’a gittik. Yüzme malzemelerinin olduğu katta bir sürü gözlük vardı. Ben çok konsantre olmuş bir halde hepsini denedim ve en sonunda dedim ki: “Bu tam oldu!”
Bunu söyler söylemez Maxi bana öyle bir baktı ki, dedim hearlde tuaf duruyor.
Gözlük kocaman ve camları aynalıydı. Yardımcı olan görevli kız da Arjantinliydi.
Maxi bir Arjantinli gördüğü zaman olabileceği en sempatik hale bürünür ve hemen kendi aksanı ile onlarla konuşur. Ne kadar “Arjantinlileri sevmem” dese de sever. Benim Türk olup Türkleri eleştirip, sonra da biri bir şey dediği zaman aslan kesilmem gibi.
Kıza dedim ki: “Bu gözlükler havuz için de olur mu? Çünkü biraz büyükler yoksa sadece deniz için mi alıyor insanlar?” Kıza o kadar çaresiz bir şekilde sordum ki, bence beni hayal kırıklığına uğratmamak için “Olur” dedi.
Maxi kıza güldü, beni gösterdi ve “Papelón” dedi. “Papelón” Arjantin İspanyolcasında çok yaygın olarak kullandıkları bir kelime. Utanç verici anlamına geliyor. Kız da Maxi’ye: “Sen onunla havuza girecek misin?” diye sordu. Maxi, “Hayır” dedi. “E sorun yok o zaman” dedi kız ve hepimiz birden gülmeye başladık.
Maxi genellikle benim rahat tavırlarımdan utanır, sıkılır. Kendisi bana nazaran daha ağırbaşlı ve utangaç bir insandır. Ben ise her şeyi soran, söyleyen ve “Ayıp olur mu acaba bu?” diye daha az düşünen biriyimdir. Sanki hiçbir şey ayıp olmaz ve her şey sorulabilir gelir bana.
Dün Deniz ile gittiğimiz sahilde yüzüme de kakao yağını sürdüm ve dün gece saat 3 civarı yüzümün gerilmesi ile uyandım. Evde ne varsa her şeyi sürdüm: aloe vera, su bazlı spreyler vs.
Şu anda daha iyiyi, acısı yatıştı.
Neden biriyle paylaşma ihtiyacı duyuyorum?
Yazdığım bu günlük yazılarını sadece Maxi ile paylaşıyorum. Bilmiyorum neden biriyle paylaşma ihtiyacı duyuyorum. Bu kişi niye Maxi diye hiç sorgulamadım. Bu hayatta kendimi en yakın hissettiğim kişi Maxi, annemden sonra.
Ben Maxi’ye gönderiyorum, Maxi de İspanyolcaya çevirerek okuyor. Maxi sevdiği her şeyi proje haline getirmeye bayılır. 2–3 günlük yazımı okuduktan sonra, “Bunları aslında kitap olarak basabilirsin” falan demeye başladı. “Maxi, kim ne yapsın benim günlüğümü?” dedim. “Öyle deme” deyip açıklamaya kalktı. Bazı şeyleri artık uzatmıyorum onunla konuşurken. “Olabilir” deyip kestirip attım.
Annem ile paylaşamam bu yazdıklarımı. Ben tercih etmem. Annem ile aramızda konuşulamayan çok şey var. Konuşulmayan.
Ben annemi babam öldükten sonra tanımaya karar verdim. Mecbur kaldım. O zamana kadar evde olan biriydi sadece annem, babam hayatımda o kadar büyük ve önemli bir yer kaplıyordu ki ona hiç sıra gelmemişti.
Tanıdıktan sonra da çok sevdim. Onun da beni sevdiğini gördüm. Belki o beni hep seviyordu.
Babam öldükten sonra aramızdaki bu sessiz anlaşmaya ikimiz de uyduk, halen daha uyarız. Babamı veya yaşadığımız en zor günleri, zamanları hiç konuşmadık.
Çok nadir, biri bir depresyon ilacından bahsediyorsa mesela, ben “Biliyorum, o ilacı kullanmıştım yıllar önce” derken o konunun kenarından geçer ve asla içine girmeyiz.
Sanırım bu sessiz anlaşmayı küçükken hiç konuşmayarak ben başlattım. İyileştiğim yıllardan itibaren de bu alışkanlık böyle devam etti. Ve bence bu ikimizin de işine geldi.
Günlerden pazartesi, akşam saat 19.42. Mat üzerinde biraz esneme hareketleri yapıp, bir çay koyup, kumandada Netflix’e tıklayacağım.
İnanılmaz güzel bir kitap dinliyorum Storytell’den. İsmi “Annem öldü mü?”
Bugün kitabı bitirmek istemiyorum.
Yarınki planım kitabı bitirip, Haber10’da yazarın yayınlanan röportajını okumak.